İmâmiyye Şiası’nın İmâmet Anlayışının Eleştirisi (Kâdî Abdülcebbâr Örneği)
İslam düşünce tarihinde Hz. Peygamber’in vefatını takip eden süreçte her toplumda olabilecek bazı ihtilafların ortaya çıktığını görmekteyiz. Bunların arasında önemli bir yere sahip olan konulardan birisi şüphesiz “imâmet” sorunudur. İmâmet ya da başka bir ifadeyle hilâfet meselesi tarihte bir yönetim sorunu gibi görünse de aslında, itikadî bir tartışmaya dönüş(türül)müş ve İslâm inanç ekolleri arasında “Şia” ile ete kemiğe bürünen bir itikadî ekolün varoluşsal esası olmuştur. İmâmete ilişkin tartışmalar, İslâm tarihinin hemen her döneminde Müslümanlar arasındaki ayrılıkların merkezinde yer almıştır. Kur’an ve sünnette yönetim şeklini düzenleyen herhangi bir nassın olmaması da imâmete ilişkin değişik kuramların geliştirilmesine ve dolayısıyla Müslümanların siyaseten farklılaşmasına neden olmuştur.
Şia’nın siyasi olan imâmet meselesini bir inanç esası olarak kabul etmesi, imâmın ancak nass ve tayin yoluyla atanabileceği ve masum olması gerektiği fikirlerini savunması üzerine diğer mezhepler gibi Mu’tezile de imâmet meselesine ilişkin tartışmalara dâhil olmuştur. Bu bağlamda Şia, imâmet konusunda öncelikle Mu’tezile ile tartışmıştır. Mu’tezile ise imâmet konusunu Şia’ya reddiye şeklinde ele almıştır. Aslında Şia, tevhid ve adalet konularında Mu’tezile ile paradigmal uyum içerisindeyken, imâmet konusunda açık bir zıtlıktadır. Bu iki ekolün imâmet probleminde temel ayrışma noktaları imâmetin vücûbiyetinin temellendirilmesi, imâmın belirlenme yöntemleri, imâmete seçilecek kimsede aranacak nitelikler, imâmın görevden azlinin imkânı, her dönemde bir imâmın olmasının gerekliliği gibi yapısal hususlardır. Bu noktada Mu’tezile, imâmeti ictihadî bir mesele olarak görmüş ve siyasal iktidarı dinsel iktidardan farklı bir düzleme yerleştirme çabasına girişmiştir. Mu’tezile okulunun son büyük önderi Kâdî Abdülcebbâr imamet konusunda başvurduğumuz adresimiz olmuştur. Zira o, erken dönem Mu’tezile okulunun görüşlerini, yazılı kaynaklarda derli toplu biçimde günümüze ulaştırmış yegâne isimdir. Kâdî Abdülcebbâr, metodolojisi, ele aldığı konular ve hayatını ilme vakfetmesi yönüyle, İslâm düşünce serüveninin kilometre taşları arasında yer alır. O, dini geleneğin nasıl yorumlanması gerektiğine ilişkin takip ettiği yöntemle ve sorunların çözümlenmesinde sergilediği rasyonalist tavırla dikkat çekmiştir. Ayrıca onun imâmet konusuna ve siyasete olan ilgisi, kendi eserlerinde ilgili soruna ayırdığı hacimli bölümlerden anlaşılmaktadır. İmâmiyye Şiası’nın imâmet teorisini Mu’tezilî nazardan değerlendirdiğimiz bu eserimizde, Kâdî Abdülcebbâr’ın telifleri çalışmamızın ana mihverini teşkil etmiştir.
İmâmiyye Şia’sının imâmet anlayışının Mu’tezilî pencereden eleştirildiği bu kitapta imâmetin vücûbiyeti, bu konudaki aklî ve naklî deliller, Kâdî Abdülcebbâr’ın imâmetin aklî temellendirilmesinin reddi konusundaki dayanakları, imâmetin temellendirilmesinde icmâ delili, her dönemde bir imâmın olmasının gerekliliği, imâmın belirlenme yöntemleri, Kâdî Abdülcebbâr’ın nass ve tayin meselesinin reddine ilişkin ortaya koyduğu deliller, ilk dört halifenin meşruiyetlerinin temelleri ve Kâdî Abdülcebbâr’ın Hz. Ali’nin imâmetiyle ilişkilendirilen naklî delillere yönelik tenkitleri, imâmda aranan nitelikler, imâmette efdaliyet ve Kureyşlilik meselesi, gaybetin imkânsızlığı, imâmette ismet doktrini, aynı zamanda iki kişinin imâmetinin geçersizliği, imâmın denetlenme ve azledilme imkânı gibi konular detaylı bir şekilde ele alınmış ve tartışılmıştır.
Yayın Tarihi | 2015-10-25 |
ISBN | 9786059168410 |
Baskı Sayısı | 1. Baskı |
Dil | TÜRKÇE |
Sayfa Sayısı | 380 |
Cilt Tipi | Karton Kapak |
Kağıt Cinsi | Kitap Kağıdı |
Boyut | 13.5 x 21 cm |